GenelKıbrısManşet

Tuğcu: Neden bütün yollar İçkale’ye çıkıyor, neden Mors’u anıyoruz?

Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu Çalışanları Sendikası (El-sen) Genel Sekreteri Ahmet Tuğcu, gerek Erhan Arıklı döneminde gerekse atanmış Başbakan Ünal Üstel döneminde kurumun nasıl zarara uğratıldığını tek tek anlattı, bu sırada da kurum personelinin can güvenliğini sağlayan kıyafetleri bile alamadığını vurguladı

Tuğcu: Bakalar Kurulu YK üyelerine maaş konusunda karar üretemez

Özgür Web TV‘de yayınlanan “Özgür Yorum” programında Damla Dabis‘in sorularını yanıtlayan Tuğcu, Kıb-tek Yönetim Kurulu’nun, Başkana asgari ücretin 2 buçuk katı, üyelere de asgari ücretin 2 katı maaş verilmesi yönünde Bakanlar Kurulu kararı üretilmesi için alınan kararın, bir önceki YK Başkanı Hasan Akyiğit döneminde alınmış bir karar olduğunu söyledi.

Tuğcu, “Bunun yürürlüğe girebilmesi için Bakanlar Kurlu karar üretmek zorundadır. Ancak Kıb-tek yanında Toprak Ürünleri Kurumu (TÜK), Kıbrıs Türk Tütün Endüstrisi Ltd. ve Bayrak Radyo ve Televizyon Kurumu (BRTK) gibi kurumların da bu talepleri var. Bu tür kurumların Yönetim Kurulları biliyorsunuz ki siyasidir, atamalar siyasi olarak yapılır. Bu görevlere gelirken de bu paraları almayacaklarını, cüz’i bir miktar ve ayrıca yolluk ücreti (yakıt) alacaklarını kabul ederek bu görevlere gelirler. Bakanlar Kurulu bu konuda bir düzenleme yaparsa; bu talepler de yürürlüğe girecek. Şu ana kadar kesinlikle yürürlüğe girmiş değil ve bir önceki YK Başkanı ve yönetiminin talebiydi” dedi.

“Avukatlık diplomasının olmadığı ortaya çıktı”

Gazetemizin gündeme getirdiği bir başka konu olan, kurumda hukuk ordusu kurulması hakkında konuşan Tuğcu, ilk önce alınan kararda 3 hukukçu, ayrıyeten hukuk danışmanlık bürosundan gerektiği zaman hukuki danışmanlık adı altında bir hizmet alınmak istendiğini, kendilerinin de bunu öğrendiklerinde bu kararın alınmış olduğunu belirtti.

Tuğcu, “Yönetim Kurulu ‘3 avukat’ kararı alır; bizim alınan kişilerle bir derdimiz yok. Ama siz bunu yaparken ne münhal açtınız, ne başvuru kabul ettiniz, ne teklif aldınız. Yönteminizin bu olması gerektiği halde bunu yapmadınız ve direkt olarak istihdam edilen kişileri duyurarak bu kararı açıkladınız. Bu karardaki en ilginç nokta; 2 avukatın evrakları tamamdı ama 3. avukatın maalesef avukatlık diplomasının olmadığı ortaya çıktı. Hükümetteki üç parti de avukatlarını getirdi, YDP’nin getirdiğinin diploması yoktu. Dolayısıyla 2 avukata kaldılar. O iki avukatla da buradaki karara göre sözleşmelerini imzaladılar” dedi.

“600 olan personelimiz 500’lere düştü”

Tuğcu şöyle devam etti;

“Bizim en çok tepki koyduğumuz şey; kurumun bu kötü mali yapısının içerisinde, böyle bir hareketin yapılmasınadır. Bizim 600 olan personelimiz 500’lere düştü.

Özveriyle çalışan arazideki teknisyenimize, dairedeki memurumuza, santraldaki işçilerimize Toplu İş Sözleşmesi kurallarına göre takviye yapmak dururken; böyle bir şeyin kabul edilemez olduğunu düşünüyoruz.

Kaldı ki bir önceki avukatlar Sosyal Sigorta ve İhtiyat Sandığı yatırımlarını kendileri yapıyorlardı. Şimdi bunlara Sosyal Sigorta ve İhtiyat Sandığı yanında, devletin periyodik, resmi olarak ilan ettiği Hayat Pahalılığı da verilecek. Bu da başka bir problem.

Bizim tepkimizden sonra ‘hukuki danışmanlık bürosu’ ile ilgili karar yürümedi, bir şekilde alınmadı. Ama şimdi buradaki adaletsizliği de konuşmamız lazım.

“4 yıldır kurum personeli ne alması gereken özel kıyafetleri ne de ayakkabıları alabiliyor”

47/2000 Göç Yasası ile kamuya giren, arazide ve santrallerde çalışan personelim var benim. Yazda, sıcakta, soğukta, karda, kışta, makinaların içerisinde. Kıyafetleri ayrı bir problem, 4 yıldır kurum personeli ne alması gereken özel kıyafetleri ne de ayakkabıları alabiliyor.

Bunları geçtim; canlı hatta çıkıp manevra yapan teknisyenlerimin iş güvenliği eldivenleri vardır; 600 Volt, bin Volt’luk eldivenler, bunlar özel eldivenlerdir, çıkıp canlı hattı tutup bu teknisyenler vatandaş enerjisiz kalmasın diye işlem yapıyor.

Maalesef; bu çocukların elektrik dellalarıyla ellerini sararak iş yaptığını gördük. Can güvenlikleri ve iş güvenlikleri yoktur.

Paranın olmadığını, kurumun mali yapısının kötü olduğunu söyledikleri dönemde; kendilerine maaş ya da gerek olmadığı halde hukukçu ve hukuk danışmanlığı talepleriyle ve bunların maliyetlerinin de ortada olduğu bir durumda bunu bizim kabul etmemiz mümkün değil.

“Neden bütün yollar İçkale’ye çıkıyor, neden Mors’u anıyoruz?”

Mors’u temizleyemeyiz. Kimse Mors’u temizleyemez çünkü Mors kurumun üzerine bir kabus gibi çöktü. Sadece yakıtta değil; sayaç, yazılım programı, Teknecik’teki slaç malzeme.

Biliyorsunuz; bu firma Yüksek İdare Mahkemesi’nde, Ağır Ceza’da yargılandı, evrak sahteleyip kurumu zarara uğrattı, Türkiye’deki bir firmanın malzemesini Çin’de yaptırarak üzerine Türkiye’de firmanın mührünü basıp Türkiye’den gelmiş gibi satan bir şirketten bahsediyoruz.

“Bunu temizlemek kolay bir şey değil”

Erhan Arıklı döneminde gelen kötü yakıtın sözde temizliğini yapıp aynı yakıtı tekrar kuruma satan bir şirketten söz ediyoruz. Kuruma gelen ve kullandığımız diğer malzemeleri tedarik eden bir şirketten bahsediyoruz.

Bunun yanında; sayaçları getiren şirketten, sayaçların tekel olmasının sebebi olan yazılım programının sahibinden bahsediyoruz. Bunu temizlemek kolay bir şey değil.

Bunun yanında gene bu doğrudan yakıt alımlarında önümüze çıkan; seçimden sonra ve biz göreve geldikten sonra belgelerle kanıtlı bir şekilde öğrendik: Aynı firma, Mors; Petco firması, Akdeniz piyasa borsasında 850 dolar olan fuel oil’i navlun ile birlikte 1.350 dolara kuruma sattı.

“Ton başına 500 Dolar gibi bir korkunç rakamla zarara uğratıldı bu kurum”

Yakıt ihalesi dediğimiz şey iki aşamalıdır; bir nakliye, navlun bir de Akdeniz Borsası’ndaki o günkü yakıt bedeli. 850 Dolar, yakıtın Akdeniz Borsası’ndaki fiyatı, bir önceki ihaledeki navlun bedeli de 33 Dolar.

883 dolara satılması gereken yakıt kuruma bin 350 dolara satıldı. Bile bile, Yönetim Kurulu kararı olmadan, sadece Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Akyiğit’in imzalarıyla. Ton başına 500 Dolar gibi bir korkunç rakamla zarara uğratıldı bu kurum.

Aynı şekilde yine İçkale de 149 Dolar’dan başlayan navlun yani taşımacılık bedelinde 75 dolarlara düştü. 75 dolarlara düştüğü anda sorgulanması gereken rayiç bedelin;

Merkezi İhale Komisyonu (MİK) ve kurum arasında gidip gelen evrakların 35-40 Dolar navlun bedelinin nasıl 61 Dolara çıkarılıp İçkale firmasına peşkeş çekildiğinin araştırılması lazım.

550 Dolar yakıtın ton başı borsada, 33 dolar navlun, biz 149 dolara aldık. Bu konuda biz sendika olarak hukukçumuzu da çağırdık.

Bu konuda kurumu kim zarara uğrattıysa; sadece bu konuda değil kuruma alınan bütün ihalelerde, malzemelerde, yakıtta, kıyafette, ayakkabıda, eğer o hakkımız varsa kesinlikle sendika olarak biz bu işin üzerine gideceğiz.

Maliye Bakanı ve Ekonomi ve Enerji Bakanı diyor ki; kurumun 600 milyon civarı bir kaybolan parası var. İşte kaybolan paralar buradadır.

Yakıttadır, AKSA’ya ödenen faturadadır. İşte bunlar o kaybolan paralardır. Kurum, maliyetinin altında satış yapmaktadır şu anda.

“Şu anda 10 günlük yakıtımız var”

Nizamnameye göre bugün 1 TL maliyetine satışa gelmesi için kurumun kar amacı yoktur, maliyetine gelmesi için 1 TL zam yapılması gerek, yapmıyorlar. Bu zararı kim karşılayacak? Maliye Bakanı mı? Ekonomi Enerji Bakanı mı? Başbakan mı? Hayır, biz. Halk.

İşte biz toplumun bu konularda her şeyi şeffaf olarak öğrenmesi için elimizden geleni yapacağız.

Şu anda 10 günlük yakıtımız var. Dün gelen, İçkale’den alınan yakıt var. Temmuzda son teslim, ihalesiz, yasadışı alım yapıldı.

Bakanlar Kurulu kararı ya da Yönetim Kurulu kararı olmadan, dönemin YK Başkanı 0.45 centten güneyden elektrik aldık.

Hiçbir YK ya da BK kararı olmadan. Yakıt gelmediği için, mecbur kalındığı için.

“1 milyon Dolar da teminat istendi”

Ben şu süreçte şunu öğrendim; bu ihalelere katılan firmaların hepsinin birbiriyle bir bağı vardır, ortaklıkları vardır. Son ihaleden bahsedelim, ‘Kamu vicdanı’ dediler ‘oyunu bozduk’ dediler. ‘Ben 13 Dolar taşımacılıkla size, o günkü Akdeniz Borsası fiyatıyla birlikte 13 Dolar navlunla size yakıtı getireceğim’ dediler.

Çok güzel dedik, 19.80 dolardan 13 dolara düştü.’ Geldiler, ‘Hemen sözleşmeyi imzalayalım, 10 gün içinde yakıtı getirelim’ dediler. 24 bin ton için; 1 milyon Dolar da teminat istendi.

” ‘Oyunu bozduk’ dedi. Ne oldu?”

Bu yakıt ihalesinde 4 önemli bacak vardır:

1) Gemi opsiyon belgesi
2) Rafineri opsiyon belgesi
3) Teminat
4) Yakıtın kalitesi (yüzde 1 kükürt oranlı yakıt)

Bu 4 bacak düzgün olmazsa, Erhan Arıklı döneminde gelen yakıtla, bütün makinalarımızın bozulup gene Mors’a bir yan kuruluş kurdurup kirli yakıtı temizlettik diye tekrar bize onu satması olayına defa defa geri döneriz.

Neyse, sözleşme imzalanma aşamasında sorunlar çözüldü. Akşamüzeri yönetime soruyoruz ne olduğunu. ‘Teminatı yatıramadı, vazgeçti’ diyor yönetim. E sabah başbakanımız açıkladı, ‘Oyunu bozduk’ dedi. Ne oldu? Hayati Özok ihaleden çekildi.

Bugün açıklayacaklar, bir başka firma getirecekmiş yakıtı 25 Dolar’a. Bu firmaya baktığımda; Hayati Özok’un tedarikçisi. Ne demeli?”











Başa dön tuşu