KıbrısKöşe YazarlarımızManşet

Seçim zamanındaki akan dereden bir kova su doldurmak için yapılan el sıkışmaların arenasıdır burası…

Özellikle seçim dönemleri baş gösterir medyanın içinde bulunduğu durumun vahameti.

Uzun süredir devam eden bu yozlaşma en çok bu dönemlerde kendini açığa vurur, kokusu yayılır.

“Medyanın içinde bulunduğu durum” dediğime bakmayın aslında, medyanın içinde bulunanların durumu demeliyim…

***

Seçime yönelik ittifaklar,
Seçime yönelik istidamlar,
Seçime yönelik kısa ömürlü el sıkışmalar,
Seçime yönelik dostluk ilan etmeler…

Seçime yönelik dediğime de bakmayın zira seçim öyle en uçta olanları bir araya getirecek etkiye sahip değil,
Bu etki tamamen duygusal bir matematik sonucu ortaya çıkıyor.

‘KKTC’nin varlığı sayesinde var olup onu ölesiye savunanlarla,
‘Barış’ ve ‘Federasyon’ diye bağıranların ortak noktada buluşabildiği bir alandır burası.

Bu ortak nokta ne sevgidir ne de hoşgörü…

***

Seçim zamanındaki akan dereden bir kova su doldurabilmek için yapılan sıkışmaların arenasıdır burası…

Sabun köpüğüdür,
Sahtedir,
Gelip geçicidir…

***

Zaten ipini koparanın yatırım yaptığı bir alan haline gelmedi mi medya?
Hadi medya gibi genel bir kavramı geçtim de özellikle gazetecilik.

Sırf parası var diye,
Gazetecilikle alakası olmayan insanların bu alana yatırım yapmasının nedenlerini hepimiz çok iyi biliyoruz.

Ancak kendi çıkarlarını koruyacaklar diye,
Her geçen gün haberciliği,
Dilinin niteliğini,
Grafiklerine kadar kalitesini ayağa düşürmeleridir yıkıcı olan.

***

Herkesin dillendirdiği bir şey var,
Belki de haklılık noktası olan bir şey;

“Gazetecilik bu ülkede karın doyurmuyor”

Yalan değil hani,
Özel sektörün belki de en can çekişen noktası medya ve gazeteciliktir.

İşte sırf bu yüzden ya kamudaki medyada çalışır ya da başka bir ek işin varsa özelde medyada çalışmaya devam edebilirsin.

Sonuncu ihtimal de; ideolojilerine sıkı sıkıya bağlı olmak,
Tüm zorlukları göğüslemek ve topluma hizmet için gazetecilik yapmak.

Bir elin beş parmağını geçmez sanırım bu noktada olan gazeteciler.

Zaten onlar da kendilerini yeterince belli ederler.

Duruşlarıyla,
Söylemlerindeki istikrarla,
Düşman olmamakla-çıkar ilişkisi kurmak arasındaki farkı bilmeleriyle…

Tanırsınız onları,
Bilirsiniz,

Daldan dala atlamazlar.
En kötü ihtimaller özgür olamadıkları yerlerden kaçıp gitmek zorunda kalırlar.
Sansüre boyun eğmedikleri için…

Velhasıl kelam,
Bu insanlar kısa süre sonra özellikle seçimler bitince bozulacak bu ittifakların ardından yine eski söylemlerine geri dönecekler.

İşte burada görev topluma düşüyor.
Ayıklama görevi.

Ayıklayıp kenara koyma görevi…











Başa dön tuşu