KıbrısKöşe YazarlarımızManşet

“Biz cemaat yapılarını araştırmaya devam edeceğiz çünkü ülkemizi seviyoruz”

Kıbrıs…

Neredeyse 9 ay yaz…
Deniz, kum, güneş…
Soğuk bira, müzik…
Biraz dağ havası, keyif…

Yaşayacak kaç senemiz kaldı?
30? 40? Hadi 50 olsun…

Siyasetle, baskılarla, müdahalelerle ve ülkemize yapılmak istenenlerle ilgileneceğine, yukarıda saydıklarımın en güzel halinin yaşanacağı güzel Kıbrıs…

Değer mi bu kadar hırpalanmaya, mücadeleye?
Üstüne üstlük kelle koltukta, tehditler ve baskılarla,
İtibar suikastleri ve görmezden gelinmelerle canını yiye yiye dosya dosya haber yapmaya?

Değer mi günlerce takip, araştırma, bilgi, belge peşine düşmeye, birilerinin seni düşman ilan edeceğini kabul ederek gerçekleri savunmaya?

Bu ara en çok düşündüğüm şeyler bunlar.

***

Özgür Gazete son dönemde sayısız araştırma haberine imza attı;

-Polisin Mücahitler Sitesi’ndeki yasa dışı yapılanması,
-Ülkedeki cemaat ve tarikat yapılanmaları,
-Devlet dairelerindeki mesai saatleri içinde yapılan suni İslam dersleri
Ve dahası…

Ne oldu?

Toplumun büyük kısmını aydınlatsa ve hükümet edenlerin gerçek niyetlerini ortaya koysa da yaptırım ve harekete geçme açısında koca bir hiç!

***

Özellikle son iki haftadır, ülkemizdeki cemaat evleriyle ilgili yaptığımız haberler karşısındaki derin suskunluk, hem biz bağımsız gazetecileri hem de toplumun aydın ve muhalif kısmını büyük bir umutsuzluğa gark etti.

Belli ki özellikle büyük örgütlü partilerde bir “sus emri” var.
Ki daha önce başka konularda da buna şahitlik etmişliğim var.

Mesela; “Müdahalenin Fotoğrafları” haberimizde.

Meclis içi ya da dışı, parti ya da dernek ya da örgütler… Yani muhalif güçlerin tamamı bunun farkındalar mı bilemiyorum.

Susan ve görmezden gelenlerin yanında, yaptığımız haberlere tepki koyan gericilerin seslerini bize karşı tehlikeli şekilde yükselten gazete ve gazetecileri saymıyorum bile.

***

Türkiye’de bile(!) olan, daha çok gelişmiş toplumlarda görülebilecek toplumsal bir ceza mahiyetindeki “afişe edilme” ve “dışlanma” gibi faktörler bizim gibi küçük toplumlarda olmuyor ya da olamıyor.

Mesela; sermayeye hizmet ettiği bilinen, maddi çıkarlar uğruna kalemlerini, manşetlerini satan gazeteci ve gazeteler itibar görmeye devam ediyor.

Meclis içi ya da dışı tüm muhalifler buralara konuk oluyor, ekranlarında boy gösteriyor, kendi ülkesinin AKP’nin alt yönetimi olması için canhıraş çalışanları onurlandırıyor.

Hükümete yandaşlık eden, buralardan devlet ihaleleri alan, çıkar ilişkisine giren tüm kesimler (İş insanları, gazeteciler, siyasiler, devlet görevlileri, yargı mensupları) korkusuzca ifşa edilebiliyor bizim dışımızdaki ülkelerde.

Kamuoyuna bu insanların gizli ilişkileri gösterilip, yaptıkları ihanetin karşılığı olarak toplumdan dışlanma gibi toplumsal cezalara çarptırılabiliyorlar.

Bir diğeri için “Ama beni sevmez ki ya da ilişkilerimiz bozulur” diye düşünmeden, toplumsal çıkarlar ve ülkesinin geleceği için hareket ediyor.

Peki bizde?

***

Herkes bir diğerinin arkasından atıp tutuyor;

“Falanca gazeteci köşe yazısı için şu kadar para almış”
“Filanca gazetenin gerçek sahibi AKP’nin şu adamıymış”
“Yarın falancanın konuğuyum, aslında ne mal olduğunu biliyorum ama işte…”

Akıl tutulması gibi değil mi?

Herkes her şeyi biliyor,
Herkes susuyor.

Böylece bizim gibi konuşan 3-5 gazeteci de afaroz ediliyor.

Muhalefetin hiç girmek istemediği, konfor alanını bozan konuları gündeme getiriyoruz.
Mücadele edilmesi gereken, cesaret ve yürek isteyen konuları…

“Nereden çıktı şimdi bu mesele” denilen konuları…

Günlük şeyleri tartışmak, hükümete birkaç arazi peşkeşi ya da istihdam için laf etmek varken, bu kadar derine inmek külfet.

***

Ama aristokrat cümleler yetmiyor artık bu gibi arabesk ve milliyetçi sözde iktidarları ve onların yandaşlarını devirmeye…

Daha fazlasını istiyor sistem.
Daha cesaretli davranılmasını bekliyor.

Aslında anlıyorum;

Medya öyle bir hale geldiki, günlük haberlerin dışında araştırma haberleri yapan ve gerek polis gerek Savcılık gibi makamların müdahale etmesi gereken kriminal ya da adli olayları ortaya döken bir iki gazete kaldığı için, muhalefet sürekli aynı gazetelerin haberlerini konuşmak istemiyor.

Sanki bir iki gazete tarafından gündemleri belirleniyormuş algısına kapılıyorlar.

Halbuki bu haberler, hangi gazetede çıksa haberdir ve tüm ülkeyi ilgilendiren skandallardır.

Tüm medya görevini yapıyor olsaydı, belki bu derece göze batmayacaktık.

Ama olmuyor.

***

Elbette biz ülkemizde yuvalanan cemaat yapılarını konuşmaya devam edeceğiz çünkü bu ülkeyi seviyoruz.

Ki bu yapılanmalarla ilgili araştırma yaptıkça onlarca yıl geriye gitmek gerekiyor. Yeni bir şey değil ancak bu kadar açık şekilde hareket etmeleri ve bir toplum mühendisliği projesinin parçası olmaları gayet yeni

***

Tüm bu yorgunluk, olumsuzluk ve biraz da umutsuzluk içinde, polisi Ankara’nın emrinde, Savcılığı malum, dört yanı cemaat ve tarikat yapılanması dolu, AKP sermayesine ait oluşturulan havuz medyası, buralarda boy gösteren gazetecileri ve buraları meşrulaştıran muhalefetiyle alt yönetim olan bu topraktan vazgeçememek, inadına bir aptallık mıdır?

Üstelik doğru dürüst para kazanmadan, hatta zaman zaman cebinden harcayarak, hiçbir parti ya da kişiye taraf olmadığın için sürekli sitemlerle karşılaşarak, davalarla, tehditlerle ve baskılarla uğraşarak…

Bilemiyorum…











Başa dön tuşu