KıbrısKöşe YazarlarımızManşet

“CTP düşmanı, Erhürman düşmanı” taktiği ve itibarsızlaştırması bıktırmadı mı artık?

Düşünün…
Hangi partili olduğunuz fark etmeden düşünün;

İktidara geldiğinde Türkiye ile ilişkileri olması gereken zemine çekeceğini, irademize müdahale ettirmeyeceğini, baskılara boyun eğmeyeceğini, federal Kıbrıs için çalışacağını, Kıbrıs’ın; asıl sahibi olan Kıbrıslıtürkler ve Kıbrıslırumların ortak vatanı olarak tam bağımsız şekilde yönetilmesi için çaba harcayacağını ve bu yüzden kendilerine oy verilmesi gerektiğini söyleyen ana muhalefet liderinin, “Kıbrıslıtürklerin iç işlerine karışacağız, adayı Rumlara teslim etmeyeceğiz” diyen Türkiye siyasetinin iktidar partisinin ortağına tek kelime söylememesini eleştireceksiniz ve bir anda ya CTP düşmanı ya da Tufan Erhürman düşmanı olacaksınız.

Dünyanın hiçbir yerinde olmayan şekilde itibarsızlaştırılmaya, partizanlar tarafından linç edilmeye çalışacaksınız.

Evet evet sadece bu yukarıdaki gelişmeler üzerine eleştiri yaptığınız için.

Üstelik gazeteci ya da vatandaş olun hatta CTP’li olun fark etmez; eleştiri mi getirdin, daha iyi olması için değişim mi istedin, daha sert ve farklı bir muhalefet olmalı mı dedin; sen kocaman bir düşmansın.

Ne kadar komik ve acınası değil mi?
Ama bir o kadar da gerçek!

***

Bir süredir ben bunu hem bir gazeteci hem de bir yurttaş olarak yaşayanlardan sadece biriyim.

Sözde iktidarın AKP’den aldığı güçle, havuz medyası oluşturduğu, vicdanı ve gerçeklere dayalı haberler yapan özgür ve bağımsız gazetecileri güçsüzleştirmeye çalıştığı bir dönemde; özgür basına en çok sahip çıkması, destek vermesi gereken ana muhalefetin tavrı aynen bu şekilde.

Üstelik ana muhalefet; AKSA’nın yayın organı Kıbrıs TV’ye çıkmaya, patronlu medyaların programlarını hemen hergün süslemeye de devam ediyorlar.

Basın Özgürlüğü” günlerinde, en büyük puntolarla “Biz basın özgürlüğüne saygılıyız” diyen ana muhalefet bu saygısının kendisi eleştirilene kadar olduğunu göstermiş oldu.

***

Gençlerden birkaç haftadır yoğun şekilde; “Pınar abla, biz senin ve Özgür Gazete’nin paylaşımlarını dahi beğenemiyoruz, paylaşamıyoruz, o derece bir tepki ve baskı var” diyen mesajlar alıyorum.

O gençleri daha da baskı altına almamaları için de bunu bu zamana kadar söylemeyi uygun görmemiştim. Ama bu tavır da bu duruma adeta destek olan bir tavır olduğu için şimdilik bu kadar da olsa söylemem gerektiğini düşünüyorum.

Aslında bu yazıdan sonra gençlere baskı yoluyla “Baskı yoktur” açıklaması yaptırılabilir. Gayet olasıdır. Ne olacak o zaman? Gençlerin mesajlarını, konuşmalarını ifşa etmemiz mi gerekecek?

***

Sadece bu da değil; Parti içindeki Özgür Gazete ve Pınar Barut dahil olmak üzere kendilerini eleştiren bağımsız gazete ve gazeteci antipatisi ve düşmanlaştırması öyle bir noktaya geldi ki; artık bu gazete ve gazeteciler tarafından yapılan haberlerin içeriği de önemsiz hale geldi.

Haberlerin önemi; kimin tarafından yapıldığıyla ölçülür oldu. Ülkedeki yasa dışı yapılanmalar, kişisel hırslar ve ego yüzünden görmezden gelindi.

Eğer bu gazeteci; yandaş ise ya da en azından kendilerine muhalif değil ise haber ne kadar eften püften olsa da ilgilenildi, üzerine gidildi, Meclis’te de dile getirildi.

Hatırlarsınız; ülkede dernek bile olmadığı halde “derneğim” diye cirit atan, 18 yaş altı çocukları apartman daireleri ve camilerde toplayan, camilere “cihad” pankartları asan cemaat yapılanması SEVKAD’ı ifşa ettiğimiz ikinci önemli haberimize rağmen ana muhalefet ağzını dahi açmadı.

Ne Meclis’te konusunu etti ne bir vekil konuyu gündeme getirdi ne sözde hükümetten hesap soruldu ne polis ve Savcılık göreve davet edildi.

Çocuklarımıza iyi bir gelecek vadediyoruz” diyen CTP’nin kulakları bu haberlere tıkalıydı. Sanırım Türkiye’deki örneklerine benzer şekilde bir cinsel taciz ya da tecavüz iddiası olmadan da ilgileneceğe benzemiyor.

***

Kendisinden izin almadığım için ismini vermek istemem ama CTP’yi eleştiren manşetler atan, yazılar yazan ve haberler yapan bazı gazete ve gazeteciler de parti içinde inanılmaz ağır hakaretlere maruz kaldı.

Tabi kimsede kimsenin yüzüne bir şeyler söyleyecek cesaret olmadığı için de bunlar hep dedikodu şeklinde, arkadan konuşma olarak yapıldı.

Üstelik bunlar sadece parti çevrelerinde değil bizzat örgütlerde ve hatta PM de bile tartışıldı. Bu gazete ve gazetecilere saygı duyan, haberlerini paylaşan, yorum yapan vekiller, gençlik örgütü üyeleri ve bazı partililer uyarıldı.

O gazetelerin sayfalarından adeta el çektirildi.

Bu anlattıklarım size hikaye gibi gelebilir ancak bizzat buna maruz kalanlar bir gün konuşurlarsa, anlattıklarımın filmin sadece fragmanı olduğu da rahatlıkla görülecektir.

***

Sizlere aktarabileceklerim dışında; partinin erkekleri tarafından bu gazetecilere karşı dile getirilen cinsiyetçi ifadeler ve daha birçok şeyi anlatmıyorum bile.

İnanılmaz bir çirkinlik var her bir ayrıntıda.

Bir örnek vermek isterim son dönemdeki “Özgür Gazete” rahatsızlığına.

Hatırlarsınız; Girne Belediyesi’nin CTP’li Başkanı Murat Şenkul’un, kadın düşmanı Din İşleri Başkanı Ahmet Ünsal ile yan yana iftar sofrasında yer aldığı fotoğrafını gündeme getirip ciddi şekilde eleştirmiştik.

Aynı zamanda bir siyasetçinin, kalabalık ortamlarda yanında kim olduğunu her zaman seçme lüksü olmadığını, dolayısıyla Şenkul’un hasbel kader bu fotoğrafı verme ihtimali olduğunu ancak siyasetçilerin sadece yaptıklarından değil yapmadıklarından da sorumlu olduklarını hatırlatarak, başta kadınlar olmak üzere herkesin gönlünü alacak kısa bir açıklama istemiştik.

Bunun üzerine yaşananları tekrar etmeye gerek yok. Ancak her haber gibi bununla ilgili de bir süre haber yaptık ve bitirdik.

Zira bu yargılama aşaması olan, birilerinden hesap sorulması gereken ve daha derin araştırma isteyen bir haber değildi.

Yani işimiz gücümüz yokmuş gibi her gün Şenkul’u haber yapacak değiliz elbette. Tabi kötü niyetli ve amacınız kişiyi yıpratmak değilse.

Yani amacınız haberse, gazetecilikse, eleştiriyse; haberi yaparsınız, gündeme getirirsiniz, kamuoyuna sunarsınız. Günlerce, haftalarca bunu devam ettirip kişisel bir meseleye dönüştürmezsiniz.

***

Ancak haberin devam ettirilmemesini (Çünkü devam ettirilecek bir şey yok) parti içinde; “Payını aldı, sustu” diyerek itibar suikastine çevirmeye çalışan bir güruh var.

Parasını verdik susturduk” diyebilecek kadar kendinden geçmiş, utanmayı atmış, para yedirilen gazetecilere alışmış bu kişilerin ismi şimdilik bende, hatta onları kaleme almak bile benim için zuldür.

Özgür Gazete’de değil iktidar odakları ve sermaye; muhalefetin de tek kuruşunun haber yaptırmaya gücünün yetmeyeceği gerçeği suratlarına çarptığı halde, bunu adları gibi bildikleri halde neden yapıyorlar peki?

Elbette eleştiri kabul edemedikleri, kişisel savaş çığırtkanlığı yaparak haberleri yapanları itibarısızlaştırmak istedikleri için.

Çünkü bunu yapmazlarsa; habere cevap vermek zorundalar.
Ama “Bu kişi bize düşman, partiye düşman” derlerlerse; haberin asıl içeriğinden kaçabilirler.

Velhasıl kelam;

Duyduklarım, şahit olduklarım ve görüklerim gerçekten inanılmaz.

İşte böyle bir ana muhalefet anlayışı var ülkede, gençlere, basına, emekçiye, işçiye, sanatçıya, esnafa gelecek vadeden.

Devlet Bahçeli’nin “Sizin iç işlerinize karışacağız” sözlerine tek kelime edemeyen. (Genel Sekreter Asım Akansoy olmasa parti adına o hafif açıklama bile yapılamazdı)

Yani dostlar; hiç kimsenin parasının geçmediği, hatır gönül uğruna yalan ve karalama haber yapılamayan gazeteler; sadece iktidarların değil muhalefetlerin de işine gelmiyor.

Buradan bir kez daha o arkadaşlara sesleneyim;

“Sizin paranız, Özgür Gazete’de haber yaptırmaya ya da bir haberi susturmaya yetmez! Onurlu olun!”











Başa dön tuşu