EkonomiKıbrısManşet

Kanber: İşletmelerin gelir kayıplarının ortalama yüzde 50 devam ettiğini biliyor muyuz?

Kıbrıs Türk Esnaf ve Zanaatkarlar Odası (KTEZO) Başkanlar Kurulu Başkanı Mahmut Kanber, toplumun geleceğini batıran yanlış politikaların sonuçlarının kader olmadığını söyleyerek, hedefin açlık sınırında bir gelir mücadelesi olmaması gerektiğini vurguladı

Kanber: Geleceğimizi batıran yanlış politikalar, bir talihsizlik ya da kader değildir

Yazılı açıklama yapan Kanber, ekonomi ve kalkınmanın devletin halkına istikrarlı bir şekilde sunması gereken Anayasal sorumluluklar olduğunu hatırlatarak, bireylerin yaşamlarını planlarken bu istikrara dayalı geleceği ile ilgili öngörüde bulunarak plan yaptığına değindi.

Kanber, “Geçmişimizi silmek ile beraber geleceğimizi de batıran yanlış politikalar sonucunda bunun bir talihsizlik ya da kader olmadığını bu toplum bilmesi gerekmektedir. Ülkemizde TL’nin değer kaybı sonucunda oluşan enflasyonist bir ekonominin sonuçlarını işletmelerin kendi planlaması ile çözemeyeceği bir gerçektir” dedi.

“10 binin üzerindeki küçük ve orta boy işletmenin varlığını sürdürmek için gösterdiği çaba yetmeyecek”

Ülkede yaşanan tüm bu sorunların anası olan, istikrarsız ve kalıcı olmayan her hükümete göre değişen bakış açısına bağlı ekonomik sosyal ve siyasal politikalar sonucu gelinen noktadan çıkmanın o kadar da kolay olmadığı gerçeğiyle hep beraber yüzleşmedikçe, sonuçlarını eleştirmeden öteye gidilmeyeceğinin bir gerçek olduğuna vurgu yapan Kanber, hal böyleyken ülkede 10 binin üzerindeki küçük ve orta boy işletmelerin büyük bir kısmının da hizmetler sektörü olduğu düşünüldüğünde, bu işletmelerin çalışanları ile beraber varlıklarını sürdürme noktasındaki çabalarının yetmediğini ve yetmeyeceğini kaydetti.

Kanber, “Buradan hareketle ülkedeki hayat pahalılığının önüne geçilmesi için kamucu bir yaklaşımla sadece maaşların artırılarak hayat pahalılığının önüne geçilebileceği gibi bir düşüncenin içinde olan bu ülkeyi yönetenler esastan uzaklaşarak toplumun algısını sayısal rakamları değiştirerek alım gücünü artırılmayacağını anlaması gerekmektedir” ifadelerini kullandı.

“İşletmelerin gelir kayıplarının ortalama yüzde 50 devam ettiğini biliyor muyuz?”

Kanber açıklamasına şöyle devam etti;

“Elimizdeki yerel kaynakların ve ülkeye giren dövizin iç piyasada nasıl değerlendirildiğini bu zor günlerde bile hala bilmiyoruz.

10 yıllardır yüksek tonda üretmeliyiz, istihdamın artırmalıyız, yerel işgücünü niteliklendirmeliyiz, kaynaklarımızı doğru kullanmalıyız demeyen hiçbir siyasi parti olmamasına rağmen uygulamada ülkeyi yöneten hükümetlerin bu konuda yetersiz olduğunu ve bu durumun politikaya çevrilmediği popülizm ötesinde bir şeyler yapmadıklarını görüyor ve gözlemliyoruz.

2020 sonrasında pandemi ile başlayan gelir kaybının zirve yaptığı 5 binin üzerinde işletmenin kapandığı buna bağlı olarak işsizliğin ve istihdamın eksildiği gerçeği ülkeyi yönetenleri ne kadar ilgilendiriyor ve bununla ilgili hangi politikaları geliştirdiklerini kamuoyu ile paylaşmaları gerektiğini piyasaları bu anlamda aydınlatıcı bilgiler ile aydınlatmalı ve geri dönüşü nasıl sağlayacaklarını bilmek istiyoruz.

Küçük ve orta boy işletmelerin ekonomik faaliyetlerinde gelir kayıplarının ortalama yüzde 50 devam ettiğini biliyor muyuz?

“Ekonomi paketlerinin en önemli vurgusu tekrar esnafı borçlandırmak”

Bu işletmelerin ayakta durabilmesi için ve istihdamı devam ettirebilmesi adına doğrudan desteğe ihtiyacı olduğu bir gerçektir bu durumu göz ardı edilerek popülizm üzerinden rakamlarla oynayarak rakamları değiştirerek halkın algısına yönelik müdahalelerin samimi olmadığını düşünmekteyim.

İşletmeleri borçlandırarak kamuya kaynak aktarmayı hedefleyen yapının sağlıklı politikalar oluşturacağı ile ilgili kaygı duymaktayız, durumumuzu kötü olduğu dönemde borçlarımızı zirve yaptığı gelirimiz ile giderimizin arasındaki dengesizliğin gider yönünde yüksek gider olmasına rağmen gelirlerimizdeki kaybının devam ettiği bu dönemde açılan ekonomi paketlerinin en önemli vurgusunun tekrar esnafı borçlandırmak olduğunu anlatan bu kapitalist yaklaşımın sonuçlarını bu yaz sonunda daha da etkili göreceğimizi ve bu sonuçların hukukun bile çözemeyeceği derecede karmaşık ve işin içinden çıkılmaz bir hale geldiğini göreceğiz.

“Bir çoğumuzun elinde öz varlık diye bir şey kalmamıştır”

Anlattığım hesaplamaların çok uzun zamandır siyaseten sorumluluk alan ülkeyi yönetenlere defalarca anlatmış olmamıza rağmen kalıcı çözümler yerine sadece insanların ya da işletmelerin kendi öz varlıklarını satarak borçlanarak ayakta kalmaya çabalarına rağmen bir çoğumuzun elinde öz varlık diye bir şey kalmamıştır.

Ülkemizdeki ekonominin düzelme noktasının tek çözümün maaş artışının olmadığı genel ekonomi politikalarının istikrarı sağlanmadıkça işletmelerin kazançlılığı ile örtüşmediğine inanmaktayım.

Ülkemizde işletmelerin ihtiyaçlarının büyük bir kısmının ithal ürünler üzerinden olduğunu düşünürsek bu ürünlerin dövize endeksli fiyatlarının piyasayı oldukça olumsuz yönde etkilediğini ve bahsettiğimiz istikrar sözcüğünün yok ettiğini de bilmeliyiz bu noktada, ortaya konması gereken iki ana sektör olan yüksek döviz girdisi sağlayan turizm ve yüksek öğretimin ülkeye toplamda sağladığı döviz girdisinin piyasalardaki etkisini yeterince görmediğimizi ve bu yansımanın nasıl sağlanacağı noktasında çaba sarf edecek yaklaşımlara ve yönetimleri ihtiyacımız olduğu da bir gerçektir.

“Hedef açlık sınırında bir gelir için yaşamak ve mücadele olmamalı”

Ülkemizde asgari ücret tartışmalarının enflasyon ve hayat pahalılığı bu kadar etkili olduğu dönemde hiç kimseye için yeterli olmadığı gerçeğinin tartışma kaldıracak bir durum olmadığını biliyor ve anlıyorum, kendi nam ve hesabına çalışanlar asgari ücret gelirinin üstünde bir gelire sahip olmadıklarının bilinmesi gerektiğini anlamalıyız.

Tüm bu olumsuzluklara ve yaşanan istikrarsız ekonomik sosyal ve siyasal politikalarının sonucundaki toplumumuzun yaşadıklarının çözümlerinin popülizm üzerinden değil genel politikaların ülkede kalkınmayı ve istikrarı sağlayacak planlamalar ile olabileceğine inanan ve bu konuda mücadeleyi artıracak yapıların içerisinde ve birlikte mücadele edeceğimizi buradan paylaşmak istiyorum.

Hedef açlık sınırında bir gelir için yaşamak ve mücadele olmamalı.

Sınıfsal ayrım ülkemizde ekonomik tanımlamanın toplum içinde daha fazla derinleşmeden adil bir gelir dağılımı sağlayacak sosyo ekonomik yapılanmaya ihtiyacımız vardır.











Başa dön tuşu