Köşe Yazarlarımız

Uluslararası sistem ve Erdoğan

Hafta, Rasmus Paludan adlı psikopat bir faşistin, İsveç Dışişleri Bakanı’nın tespitiyle “dehşet verici bir İslamofobik provokasyona” imza atarak Türkiye’nin Stockholm Büyükelçiliği önünde Kuran-ı Kerim yakmasıyla bitse de doğal olarak olayın sarsıcı etkileri devam ediyor, edecek de…

xxx

Aslında sarsıcı olan 21. Yüzyılın kendisi…

BM Genel Sekreteri António Guterres“Mevcut küresel jeopolitik durum hayatım boyunca gördüğüm en kötü durum” demekte…

Geçiş dönemleri hep aynı… Demokrasilerin tehdit edildiği dönemler bunlar…

Mussoloni, Hitler gibi faşistler geçiş dönemlerinin ürünü olarak dünyanın başına bela olmuşlardı.

Ancak bu dönem hem üretim biçimi olarak hem de siyaseten bitiyor gibi gözüküyor.

xxx

Günümüz küresel siyaseti üzerinde en büyük etkiye sahip faktörlerden bir tanesi petrol. Bütün okumalar petrol üzerinden yapılıyor.

Ama bu okumalar ne kadar isabetli?

Intel CEO’su Pat Gelsinger’a göre yarı iletken endüstrisi önümüzdeki 50 yıl boyunca petrol rezervlerinin konumundan çok daha önemli bir hale gelecek.

Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu’nda CNN’den Julia Chatterley‘e konuşan Gelsinger, petrol rezervlerinin konumunun son 50 yıldır jeopolitiği belirlediğini ancak önümüzdeki yarım yüzyılda en önemli faktörün petrol olmayacağını söyledi:

“Teknoloji tedarik zincirlerinin nerede olduğu ve yarı iletkenlerin nerede üretildiği önemli olacak.”

xxx

Ekonomik parametreler değişime hazırlanırken otokratik rejimlerin siyaseten de sonuna geliniyor…

Trump bir gibi felaket ertesinde seçimleri kazanan Biden bundan böyle savaşın “otokrasiler ve demokrasiler” arasında yaşanacağını vurguladıktan sonra yaşadığımız dönemin “demokrasinin Rönesans’ı” olacağını söyledi.

Biden, 9-10 Aralık 2021 tarihlerinde ev sahipliği yaptığı “Demokrasi Zirvesi”ne Türkiye, Azerbaycan ve Macaristan gibi ülkeleri davet etmemişti…

Bu minval üzerinde yürüyen ilişkiler iyileşmedi hatta biraz daha kötüleşti.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun 18 Ocak’ta Türkiye-ABD Stratejik Mekanizma toplantısı için muhatabı Antony Blinken ile ilk kez Washington’da yaptığı görüşmede de hava pek farklı değildi…

xxx

NATO antlaşmasının önsözünde NATO’nun “Demokrasi, bireysel özgürlük ve hukukun üstünlüğü ilkeleri temelinde bütün halkların özgürlüklerini, ortak miraslarını ve uygarlıklarını korumakta kararlı” olduğu yazar…

Demokrasinin kırıntısının olmadığı Şangay Zirvesi ile sürekli flört eden, Rusya’dan S400 alan bir ülkenin üye olduğu kulüp ile ahengi sağlamaktan uzak durmasının gelişmiş dünyayı ne kadar bunalttığını seçim öncesi gelen işaretlerden fazlasıyla anlıyoruz.

xxx

Bunun en beklenmeyen ve keskin sinyali ise İngiltere’den geldi.

Uluslararası parasal entelijansiyanın seçkin dergisi, seçim nedeniyle Türkiye’nin “diktatörlük eşiğinde” olduğunu yazdı.

Bunun nedenini de şöyle açıkladı:

“Bu özel sayımızda anlatıldığı gibi Erdoğan, istikrarlı olarak kurumları zayıflattı ve denge mekanizmalarını güçsüzleştirdi. Medyanın çoğunu devlet propagandası aracı haline getirdi. İnterneti efektif olarak sansürledi. Kendisini eleştiren birçok kişiyi hapse attı, buna muhalefet liderleri de dahil. AKP içindeki rakiplerini oyun dışı bıraktı. Yargıyı ayarttı, onu rakiplerini taciz etmek için kullandı.”

xxx

Ekonomimiz ise sadece çökmüyor, aynı zamanda tarihimizin en utandırıcı sözlerin ve davranışların muhatabı olmamıza da yol açıyor.

Bu hafta Suudi Arabistan Maliye Bakanı, “Türkiye gibi kırılgan ülkelere destek veriyoruz” dedi.

Suudi Arabistan’ın yardımına muhtaç “kırılgan” bir Türkiye… Böyle bir şeyi daha önce yaşadığımızı ben hatırlamıyorum, hatırlayan var mı bilmem.

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings’in tespiti de Suudilerin açıklamasıyla çakıştı.

Fitch’e göre derin negatif reel faizler, devam eden döviz talebi ve yüksek cari açık” lira ve uluslararası rezervler üzerindeki baskıyı sürdürecek.

xxx

Baskının, katilleri bulunmayan cinayetlerin, bütün bünyeyi saran uyuşturucunun arttığı, devlet ile mafya arasında sınırın yok olduğu ve ülkenin uluslararası mafyanın başkenti haline dönüştüğü bir ortamda seçimlere gidiyoruz…

Kamuoyu araştırmaları, bu ülkenin insanlarının yüzde altmıştan fazlasının artık bu iktidardan bıktığınıbu yoksulluğu ve hukuksuzluğu daha fazla taşımak istemediğini gösteriyor.

Görüldüğü kadarıyla, peynir fiyatının et fiyatını aştığı ve insanların açlık sınırında dolaştığı Türkiye’de halkını kasten sefilleştiren siyasal iktidara bu kez gelişmiş dünyadan da yeşil ışık yok…

Muhtemelen Türkiye de 14 Mayıs ertesinde demokrasinin Rönesans yürüyüşüne katılacak.

Dünyayla birlikte Türkiye de yeni bir döneme hazırlanıyor gibi gözüküyor…











Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu