Köşe Yazarlarımız

“Silivri Tutuklama Tesisleri”

Ahmet’le aynı şekilde yatılı okuduğumuz yılların pazar akşam üstlerinde boş yatakhanelerin beraberce yollarını tutmamızı anımsıyorum.

Kâğıda önce tarih atmışım: “15 Aralık 2016”, sonra attığım tarihin altını çizmişim.

İki minik dikey kesik arasına da “95. Gün” yazmışım.

Hapishanedeki 95. günüm…

***

Dört yıl önce bugünlere denk gelen notlarım şöyle:

“Yıl yavaş yavaş gitmeye hazırlanıyor. Bugün hava soğuk, soğuk olmasından öte suratsız.

Asık suratlı.

Küçük beton avluda yürüdükçe zaman zaman kendi yaşamımda eskilere gidiyorum.

Yan taraftan yüksek sesle dua okunuyor.”

***

“Bu süreç, özellikle yılın son ayının ortalarını, 1964-1968 yıllarında Saint Joseph Lisesi’nde yatılı okuduğum günleri anımsatıyor.

Neden bunları çağrıştırıyor, bilemiyorum.

Orada da avlu betondu, orada da hafta sonları hariç dışarı çıkamazdık. Orada da hayat kısıtlı ve ortaktı.

Sebep bunlar mı, sahiden bilemiyorum.”

***

“Karşı hücrede tutuklu bir avukat tahliye edilmiş. Oda arkadaşı, ‘savcı ile görüştü, tahliye oldu’ diyor.”

***

Belli ki gene Meclis’te bütçe görüşülüyor. İki kelimelik minik bir cümleyle hızlıca geçmişim:

“Bütçe var.”

***

Yeniden aynı gün… Gene aynı tarihi atıp, bu kez yanına “Perşembe” yazmışım.

Notlar şöyle devam ediyor:

“Edebiyatın derinliği, duyarlılığı, sonsuzluğu…

Emsalsiz zenginliği…

Yaşamı ve hayatı genişliğine tüm boyutlarıyla kapsaması, içselleştirmesi…

Her an ve hâli sınırsız esnekliğiyle sarması…

Sihirli, büyük cümbüşü…

Okurken lezzeti yudumlar, kelimelerden haz duyar, büyülü bir buhurdanlıkta kaybolursunuz.”

***

Bu edebiyat özlemi neden?

“Son zamanlarda edebî bir anlatımın sunduğu olanakları ve sınırsızlığını daha çok hissediyorum.

Daha doğrusu, galiba yaşamın kendini tekrarı ve monotonluk arttığında; zihindeki duygu ve düşünce, çalkantı ve çağrışım hareketi hızlanarak edebiyatın eşsiz anlatımına ihtiyaç duyuyor.”

***

“Bugün biri daha tahliye oldu. Yatağını gardiyanların getirdiği koca yük arabasına yüklemiş, demir kapıların küçük cam pencerelerinde beliren meraklı bakışları boş bir gülümsemeyle, ‘tahliye, tahliye’ diyerek yanıtlıyor.”

***

Notlara devam için Cumartesi sabahını beklemişim.

Gene özenle “17 Aralık 2016” tarihini atmış, minik slash çizgisinin yanına “97. Gün” yazmışım.

Kendi kendimi doğrulamak üzere parantez içine “10 Eylül – 17 Aralık” tarihlerini ilave etmiş, altını çizmişim. Bir de “Cumartesi” ibaresi eklemişim.

Aldığım notlar şöyle:

“Şehrin Saklı Yüzü belgeseli var.

Sabah, Kayseri’deki patlamayla başladı.

Hava soğuk, çaktırmadan yağan bir kar var. Ama benim fiili barometrem saçaklar, erittikleri suları bugün avluya akıttılar, dün daha soğuktu ki saçaklar cihetinde bir hareket olmadı.”

***

Muhtemelen atlamamış olmak için, yukardaki satırlardan sonra kısa bir çizgi çekmiş, parantez içine “16/12” yazmış, başına da “dün” diye not düşmüşüm. Hemen altındaki cümle şöyle:

“Karşımızda boşaltılan hücreye Hüsnü Mahalli ve Doğan Holding Ankara Temsilcisi Barbaros Muratoğlu getirildi.”

Altına gene bir çizgi çizip yazmaya devam etmişim:

“Yatılı okul anılarım ve Basınköy’deki ilk yıllar aklıma geliyor.

Bu ‘tutuklama tesislerinde’ beraber tutulduğumuz Ahmet’i düşünmem tetikliyor bunu…

Aynı şekilde yatılı okuduğumuz yılların pazar akşam üstlerinde boş yatakhanelerin beraberce yollarını tutmamızı anımsıyorum.

Buraları da baskının, zulmün, haksızlığın ve adaletsizliğin yatakhaneleri.”

***

Son cümleyi yazdığım kâğıdın sağ yanına açtığım kısa bir marj çizgisinin içine seyrettiğim belgeselle ilgili kısa birkaç not düşmüşüm…

İlk başa “Kuzey Grönland” yazmışım…

Altında “Innuid” sözcüğü var, yanına “kuş” ibaresini eklemişim…

Onun altında da “Okyanus” yazıyor.

Malum Grönland, Atlas Okyanusu’nun kuzeyinde, Kuzey Kutbu’ndaki en büyük buz örtüsüyle kaplı, Danimarka’ya bağlı özerk bölge.

Innuid kelimesinin yanında kuş ibaresi var ama bu bölgede yaşayan ve sayısı bini bulmayan Eskimolara İnuit deniyor…

***

Hemen altında gene bir belgeseli anımsatarak “Churchill Kasabası” yazılı, yanında parantez içinde “bin nüfuslu” açıklaması yer alıyor.

Devam etmişim:

“Kutup ayıları geri dönüyor, tehlike oluşturuyor…”

Hemen ardından da son bir cümle var:

“Churchill kasabası, ‘Cadılar Bayramı’nı kutluyor (31 Ekim)…”

Kanada’daki Churchill kasabası, dünyada kutup ayılarının başkenti olarak biliniyor. Churchill’de hava sıcaklığı ‘-26 derece’ civarında. Tabii ki belgeselcilerin dikkatini çekmiş…

Baskının, zulmün, haksızlığın ve adaletsizliğin yatakhanelerinde zihniyle dünyayı dolaşmaya çalışan benim de…











Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu