Köşe Yazarlarımız

Köy yollarının maliyeti

Kamu sektörü alt yapı projelerinin değerlendirilmesinde (fizibilite analizinde) maliyetler ve faydalar hem parasal hem de parasal olarak somut, objektif bir biçimde ölçülemeyen ama varlıkları da analize bir biçimde dahil edilen yöntemler kullanılarak yapılır.

En temel analiz şekilleri olarak da Maliyet-Fayda Analizi (Cost Benefit Analysis) ve Maliyet Etkinliği Analizi (Cost Effectiveness Analysis) kullanılmaktadır.

Yol, su, elektrik, eğitim, sağlık gibi yatırımlar, kim tarafından yapıldıklarından, hangi teknoloji ile hayata geçirildiklerinden ve nasıl finanse edildiklerinden bağımsız olarak hemen hemen aynı hizmeti son kullanıcıya sunmakta olduklarından dolayı aynı faydayı sağlamaktadırlar. Bu nedenle Maliyet Etkinliği Analizi ile değerlendirilirler. Yani kısaca fayda aynı olduğundan, sadece maliyet analizi kısmına odaklanılır.

Maliyet, finansal olabileceği gibi sosyal ve ekonomik de olabilir. Hatta maliyet analizinin felsefik boyutları da olabilir. Doğrudan ödenecek TL veya dolar maliyetlere ek olarak çevresel, siyasal, sosyolojik maliyetler, hatta toplumsal onurun zedelenmesi ve özgüvenin yitirilmesi gibi doğrudan parasal olarak ölçülemeyen maliyetler de çok önemlidir. Hatta bakış açınıza bağlı olarak bu tür maliyetler çok daha da önemli ve yıkıcı olabilirler.

Bu noktada son günlerde ülke gündeminde olan köy yollarının yapımı konusuna değinmek istiyorum. Köy yollarının Ankara’da açılan ihalelerle belirlenmiş Türkiye’den gelecek müteahhitlerce yapılacak olması tam da yukarıda bahsettiğim ölçülemeyen maliyetleri ortayaçıkarmaktadır. Her işini Ankara üzerinden yapan, Ankara’dan para ve ayrıcalık isteyen iş çevrelerinin savunulacak ve hatta korunacak bir tarafı yoktur. İş çevrelerimizin ekonomik öngörüleri olmadığını da pandemi döneminde çok net olarak gördük.

İş insanlarının maalesef siyasi öngörüleri de yoktur. Üzülerek buna da tanık olduk. Eğer siyasi iradeyi yok edip her işinizi Ankara üzerinden yaparsanız, Ankara’nın vereceği her karara da uymanız, itiraz etmemeniz gerekmektedir. Ankara para verirken iyi ama vermediğinde mi kötü? Bu durum yaşadığımız paradokslara yalnızca bir örnek.

İş dünyasının bana göre istikrarsız, tutarsız ve çoğu zaman da toplumsal fayda gözetmeyen yaklaşımları bile yaşanan son gelişmelerin görmezden gelinmesine, “olacağı buydu” diyerek sessiz kalınmasına neden olamaz, olmamalı.

Bu noktada üzerinde durmak istediğim konu finansal ve ekonomik yönünden çok işin sosyal ve felsefi tarafıdır. Çok sayıda insan ne zaman bir toplum olur? Ne zaman belli bir nüfus toplum, halk haline gelir? Ortak tarih, dil, coğrafya kalabalıkların toplum olması için bir şarttır. Ancak bir kalabalığı toplum yapan en önemli olgulardan biri de insanların ortak üretim içinde olmalarıdır.

Demirci demir üretir, biri onu işleyip garaj yapar, biri garajı satın alır, biri monte eder. Bu ilişki içinde toplumlar oluşur, ortak kader ve gelecek yaratılır. Toplum olabilmenin ölçülemez faydaları vardır. Olamamak ise büyük bir maliyettir. Doğrudan faturalara yansımasa da bu maliyet toplum olma çabası içerisindeki insanlar tarafından ödenen bir maliyettir.

Köy yollarının ülkemizin müteahhitleri tarafından yapılmayacak olması toplum olmamıza yönelik bir saldırıdır. Bununla birlikte toplumun onurunu ve özgüvenini de yok eden bir tutumdur. Bu toplum yol yapamayacak, asfalt dökemeyecek acizlikte mi? Basına yansıdığı kadarı ile 10 yılda 322 kilometre yol Türkiyeli şirketler tarafından yapılacakmış.

Bir toplumu yılda ortalama 32.2 kilometre yol yapamayacak kadar aciz hissettirmek büyük bir hakaret ve saldırıdır. Ankara’nın ülkemizdeki altyapı yatırımları için kendi müteahhitlerine iş vermek istemesi eleştirilebilir. Eleştirilmelidir de, çünkü yanlıştır.Ancak esas eleştirilmesi gereken bizi yönettiğini iddia edenlerdir.

 Bir yöneticinin asfalt işini dahi başka bir ülkeye devretmesi için kendi toplumsal onurunu, özgüvenini ne kadar unutması ve değersiz görmesi gerekmektedir? Bu maliyeti halkın omuzlarına yıkarken vicdanı ne kadar rahat olmalıdır?

Eğer siz asfalt dahi dökemeyecek bir toplumun lideriyseniz, böyle bir toplumu neden temsil etme onursuzluğunu kendinize layık görüyorsunuz? Eğer toplumunuzun asfalt dökemeyeceğine inanıyorsanız, neyi yönetiyorsunuz, neyi yaratacaksınız, bu toplumu nereye götüreceksiniz? Geleceğe yürümek bu mudur?

Onursuz ve özgüvensiz bir toplum olmanın maliyeti, yolsuzluğun maliyetinden kat ve kat daha büyüktür! Parasal maliyetler bir şekilde karşılanır ama toplumda açılan yaralar öyle kolay kolay kapanmaz.











Başa dön tuşu