InstagramKıbrısKöşe YazarlarımızManşet

Toplum Mahkemesine ve Yargıcına her zamankinden daha fazla sahip çıkmak zorunda

Kimileri “İşgal altındaki bir bölgede Mahkemeler bağımsız olmaz” derken,
Kimileri “Mahkemeler de bağımsız değil” diyor.

Bir kesim de “Mahkemeler bağımsız kalan ve boyun eğmeyen son kalemizdir” yorumunda bulunuyor.
(Bu benim de sıkça kullandığım bir değerlendirme ama… Aması var)

***

Yargıyı, “Polis, Savcılık ve Mahkeme” olarak basit haliyle 3 kol şeklinde düşünebiliriz.

Yani siz Polise şikayetinizi yaparsınız, polis olayın tahkikatını (araştırmasını) yapar, hazırladığı dosyayı Savcılığa sunar, Savcılık bu dosyayı inceler, suç unsuru oluşup oluşmadığına, delillerin yeterli olup olmadığına bakar, ya Mahkemeye gönderir ya da eksiklerin tamamlanması için polise geri verir.

Mahkemede yargılama aşaması başlar, polis bulgularını aktarır, Savcılıkla iddialarını ortaya koyar, Mahkeme karar verir.

Aslında iş özetle budur.

***

Polis tamamen Ankara‘ya yani AKP hükümetine bağlıdır.

Bunun en bariz ispatı da Polis Genel Müdürlüğü‘nün, Komutanı Türkiye‘den atanan ancak sözde “Kıbrıslıtürklerin askeri ordusu” olan Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı‘na düzenli bilgi vermek gibi bir zorunluluğu olduğudur.

Dolayısıyla asker ve Ankara aslında Kıbrıs’ın kuzeyindeki “adalet” olgusunun tam da göbeğinde hatta başında durur.

***

Savcılığa gelince; Savcılığın ‘devletin’ hukuk danışmanı ve avukatı olma dışındaki görevlerini uzun zamandır unutmuş durumda olduğu herkesin malumudur.

Özellikle son dönemde polisten gelen dosyalarla ilgili hiçbir süzgeç görevi görmeden, dosyaları olduğu gibi Mahkemeye taşımasıyla nam salmış olan bir Savcılıkla karşı karşıyayız.

Polis ve Savcılığın durumu bu yazının odak noktası değil. Çünkü hem polis hem de Savcılık için ayrı başlıklar açıp sayfalarca yazılabilir. Ki, haberlerimde çoğu zaman bunu yapıyorum.

O yüzden polis ve Savcılığın bu çalışma(!) sistemini bu yazı özelinde kenara bırakıp direkt Mahkemeye geçelim. İşte burada biraz olsun yüreğimize su serpen bu manzara var.

***

Yargıçlarımızın çok büyük çoğunluğu; bağımsız, yasalara uygun davranan ve yasaların izin verdiğince hakkaniyetli kararlar veren pozisyonda.

Yani Mahkemelerimiz; davalı ya da davacının kim olduğuna bakmadan gerekli ve verilmesi gereken cezayı kesiyor ya da beraati sağlıyor.

Elbette yargının ağır aksak işleyen sisteminden, yetersiz yasalardan, yetersiz fiziki yapılardan ve yıllar süren davalardan da bahsedebiliriz ancak bu da bambaşka bir yazının konusu.

Şimdi soracağımız soru şu; Mahkemeler “büyük oranda bağımsız” ama neden “yüzde yüz bağımsız” olduğuna inanamıyoruz?

***

Siyasetin Savcılıkla yakın ilişkileri herkes tarafından bilinse de bu yakın ilişkiler genelde Savcılığın ‘devlete’ karşı resmi bağımlılığı noktasında değerlendiriliyor yani bir nevi ‘normal’ karşılanıyor.

Ancak bu ilişkilerle ilgili o kadar ilginç örnekler var ki; resmi ilişki tanımını aşan, toplumun adalet duygusunu yaralayan cinsten.

Mesela, bir önceki dönemin GKK Komutanı olan Zorlu Topaloğlu‘nun, “elinde baklavalarla Savcılığı ziyaret” etmesi.

Bunu daha önce duymuş muydunuz?
Sanmıyorum.

İşte tam burada basına da ayrı başlık açmak gerekir ancak bu da bu yazının konusu değil.

***

Özellikle, 2016 yılında başlayan, 2017 yılında sulandırılan ve “Ben bu soruşturma düğümünü çözerim” vaadiyle PGM Müdürü olarak atanan Ahmet Soyalan döneminde, çözülmek ve sonuçlandırılmak şöyle dursun; sulandırılarak içi boşaltılan, dosyaların yok edildiği, isimlerin çıkarılıp eklendiği, delilsiz, ispatsız canı istenen her kişinin isminin listelere yazıldığı ve 3 üst düzey polis mensubunun da bundan nasibini aldığı sözde “FETÖ soruşturmaları” gündeme geldikten sonra, ilgili 3 üst düzey polis mensubunun açığa alınması sonrası Zorlu Paşa’nın Savcılığı elinde baklavalarla ziyaret etmesi bize çok şey anlatmalı.

Yine Zorlu Paşa döneminde, bazı Yargıçların da benzer davaların olduğu dönemlerde bazı üstü düzey askerler tarafından ziyaret edilmesi de unutulmamalı.

Hatta bu ziyaretlerden birinde Zorlu Paşa’nın direkt makam aracıyla Mahkemelerin önüne geldiği ve aracı da yakınlarda bir yerlerde onu beklediği biliniyor.

Zorlu Paşa dosyalara bu kadar mı güveniyor ki; 3 üst düzey polisin açığa alınmasına bu kadar önem veriyor?

Ne biliyor soruşturma hakkında? Kendisine verilen bilgiler doğru mu mesele?

Bu işin gerçekliğini hiç araştırdı mı insanlar kıyma makinesinden geçirilir gibi açığa alınıp hayatları bu davalarla karartılmaya çalışılırken?

Ve Zorlu Paşa adı FETÖ denilen ama FETÖ ile alakası olmayan bu yargılamalarda, polislerin hangi gerekçelerle açığa alındığını biliyor mu?

Kendi hukuk müşavirinin eniştesinin dosyadan adının nasıl silindiğine dair bilgisi var mı?

Bütün bunlara evet desek bile, bu ziyaret “normal” mi?

Belki de bu; askerin gölgesinin Mahkemeler üzerinde olduğunun dedikodu şeklinde de olsa yayılmasını sağlamak, açığa çıkarsa yalanlamak ya da belki başka bir kılıf uydurmak ama o kurdu herkesin içine düşürerek bir korku iklimi oluşturmak.

***

Daha önceki birçok muhalif basın mensubu ya da aktiviste açılan davalarda da, son olarak Ali Kişmir’e açılan davada da bunu görüyoruz. Asker, Savcılık aracılığıyla tutuklu yargılamaya çalışıyor Kişmir’i.

‘Devlet’ erkânından kimse hukuk davası açmayı tercih etmiyor. Çünkü Savcılık yani ‘devlet’ eliyle hareket etmek kendilerince daha korkutucu oluyor ve elbette ceza davalarındaki hapislik ihtimali de o korkutucu iklimi yaratmalarına yardımcı oluyor.

***

Soru açık ama cevabı da net;

Böyle bir gölgenin dolaştığı Mahkemelerde Yargıçlar ne kadar bağımsız kalabilir?

Ben söyleyeyim; toplum Mahkemelerine ve Yargıcına sahip çıkarsa, destek verirse, arkasında durursa!

Genelde herhangi bir güce ve baskıya karşı mücadele edenler; sırtlarını topluma dayar ve toplumsal bir dayanışma içinde olurlar.

Çünkü bu tip kavgalar; ne polis ne savcılık ne devlet ne Meclis’teki muhalefet ne diğer partiler ya da diğer kurum ve kuruluşlarla değil sadece ve sadece toplumun desteğiyle kazanılabilir.

***

Hazır Ahmet Soyalan ve “FETÖ” adlı sözde FETÖ davalarından bahsetmişken şunu da eklemeyi unutmamak gerekir;

Basın bu davalar, davaların açılma süreci, soruşturmalar ve iddialar konusunda o kadar bilgisiz ki; bunu geçtiğimiz haftalarda nihayet başlayan 3 üst düzey polis mensubunun yargılanmasını haberleştirmelerinden de anlıyoruz.

Topluma adeta yanlış, hatalı, yanıltıcı ve eksik bilgiler pompalanıyor.

Bunun için size aşağıda sırasıyla bu konuyla ilgili yaptığım araştırma haberlerini paylaşıyorum. Çünkü belli ki bu davaları daha çok haberleştireceğiz. Bilinçli birer yurttaş olarak kimlerin başına ne için ne çoraplar örüldüğünü bilmemiz gerekiyor.

I.BÖLÜM İÇİN TIKLAYINIZ

II.BÖLÜM İÇİN TIKLAYINIZ

III.BÖLÜM İÇİN TIKLAYINIZ

IV.BÖLÜM İÇİN TIKLAYINIZ

15 KASIM 2020 TARİHLİ HABER İÇİN TIKLAYINIZ

22 EYLÜL TARİHLİ HABERİMİZ İÇİN TIKLAYINIZ

 











Başa dön tuşu